26 Mart 2014

Vakit daralıyormuş haberiniz olsun

Uzun zamandır yazmayı düşündüğüm bir yazı vardı ama o kadar yoğunum ki hiç fırsatım olmadı şimdilerde de ders çalışmam gerekiyor ama artık dayanamadım. Nette dolanırken Ankara'nın ne işe yaradığı belli olmayan 9 yapısı yazısıyla karşılaştım. Bazı maddelerine katılmasam da gerçekten hiçbir amaca hizmet etmeyen çok şey var Ankara'da. Neden bu kadar gereksiz şeylerle uğraşıyorlar anlam veremiyorum. Amacın birilerine sırf para kazandırmak olmayacağı gibi umutlu düşüncelerim de var. Neyse asıl söylemek istediğim şey son zamanlarda Ankara'nın her tarafını kaplayan saat kuleleri!

Önceleri Ulus'tan Opera'ya geçerken o kırmızı ışık sırasında bakmaktan hoşlandığım bir tanecik saatim vardı. Saat kaçta ineceğimi, gideceğim yere yetişip yetişemediğimi ona bakarak hesaplar eğlenirdim, düşünürdüm kendimce. Şimdiyse başımı ne tarafa çevirsem bir saat kulesi veya saat kulesi inşaatı. Bazılarını tasarımı iyi olduğu için kabullensem de sırf yapılmış olmak için yapılmış göze hiç bir şekilde hitap etmeyen saatler var. Bunu da geçtim insanlarda nasıl bir etki uyandıracağı düşünülmeden üstüne ironi kokan yazıları bulunanlar bile var!



Sincan'daki şekil-a'da gördüğümüz saatte bunlardan.  Bazı mecburiyetlerden ötürü haftanın 3-4 günü Sincan'a gidiyorum. Zaten Sincan'ı sevmem bir de bu saati görünce depresif Canlina başlıyor yine. Kpss, Ales, vizeler? Neyin vakti daralıyor kardeşim? Neyse ki artık o kadar çok gördüm ki bu saati depresiflikten ziyade eğlence aracı yaptım kendime. Ben bir şekilde idare ediyorum yani ama Sincan'da yaşayanlar içinde üzülmüyor değilim. Fotoğrafını bulmak için nette arattığımda Ekşi'de açılmış bir başlıkta buldum. Meğer tek değilmişim bu yazıyı görünce ağlasa mı gülse mi karar veremeyen :)


19 Eylül 2013

İşte geldim burdayım :)


   Taslaklarda yarım bırakılmış birçok yazım yazmayı düşündüğüm başka başka konular varken galiba ben şu an buraya saçmalamaya geldim çingularım:) Bu arada başlığa aldanmayın şimdi burdayım sonra yine yok olurum ben. Dürüst olmak lazım! 
    Ben Canlina kişisi buralarda yokken neler yapıyordum; İlk önce finallerim biter bitmez sevgili bloguma koşacağımı düşünüyordum geçen yıl hep. Ama olmadı başta yazacak ciddi bir şey bulamamam sonrası gezi olaylarından dolayı isteksizlik derken uzun bir süre dönmedim. Sonrasındaysa artık ara sınıf olmaktan çıkıp son sınıf olduğum zihnime dank edince yds için çalışmayı daha fazla ertelememeye karar verdim ve tüm yaz kendimi İngilizce çalışır veya İngilizce çalışmaya çalışır halde buldum. Yds geçtikten sonra da gözlerimi bi kapadım açtım: Dırım dırııım!! Okulum başlamış.
   Zaman hep çabuk ilerliyor. Böyle söyleyince Teoman'dan Paramparça aklıma gelir hep; nasıl oluyor vakit bir türlü geçmezken yıllar hayatlar geçiyor... Gerçekten çok şaşırdığım bi durum bu. Bugün bir ara 5 dakikanın geçmesi bile bana ne kadar uzun gelmişti ama uzun bi sürece dönüp baktığımda ilkokul, lise bitmiş gitmiş ve neredeyse üniversite bitecek. Bu yaz da bitti, sonbahar desen 3-5 geceye bakar. Winter is coming!!! Blogumdaki diğer yazıları okumadıysanız anlamazsınız o yüzden söyleyeyim canlina kişisi hiç hoşlanmaz kıştan! Evinde elinde sıcacık kahvenle pencereden bembeyaz karı izlemek evet belki tarif edilemez bir manzaradır kışseverler kabul ediyorum. Ancak yerleri buz tutmuş şehirde sabahın körü akşamın alacakaranlığında otobüs duraklarına yürümek inince oradan eve, okula, staja şirinlemek pek de eğlendirici değildir. O saf beyaz karın yanında çamura dönüşmüş veya buz tutmuş kısımlardan -ufo gören masum köylü- modunda gözleri faltaşı gibi açılmış korku,endişe ve acaba düşecek miyim şüphesiyle kaçan canlina kişisi içinse hiç mi hiç eğlendirici değildir. Bakın benim yine buz korkum depreşti. Yazmaya başladığımda hiç aklımda yoktu bu konuyu nasıl buraya getirdim? Üstün başarı tüm tebrikler bana hehe kikiki :) En birinci canlina :)

en birinci karikatürünü bulamadım şampiyon birinci
 fıratla idare ediniz ifenim ;)

   Yaz boyu yaptığım diğer şeylerse Kore, Amerikan ve İngiliz dizilerinde kendini kaybetmek, klasikmiş çerezlikmiş ayırmadan roman okumaktı. Kore dizilerini geçen yıl çok fazla izlememiştim. Sebebini artık çoğu tip dizisini izlemiş her şeyin sonunu, gidişatı tahmin edebilir hale geldiğim diye düşünüyordum. Ama biz ne kadar kalıplara sokmayı başarmış olsak da insanı kendine çeken ufak farklılıklarla yine de izlettirdiler kendilerini bana. Reply 1997, Gu Family Book, Smile You ve şimdilerde yayınlanan The Master's Sun... Hepsiyle ilgili ayrı ayrı post yazacak zamanım olsun isterdim. Hepsinin öyle güzel beni benden alan noktaları oldu ki :)

-mini spoi-


Reply de babanın kim olduğunu son ana kadar söylememeleri beni çileden çıkarttı.

Gu'da beni en etkileyen aradan o kadar zaman geçmesine kadar unutamadığım sahne kızın babasını öldürdüğünü sanıp Kang Chi'nin önüne kadar gelip sonra garip bakışlarnan yanından geçmesi oldu. Gerçekten orada ne söz söylenirse söylensin ne yapılırsa yapılsın bu kadar ağır olmazdı bence! Benim kalbime ağrı girdi resmen. Ama sonra Kang Chi'miz verdi ağzının payını ona bi daaa didi benim yanımdan böyle geçip gitme didi. Yüreğimizin yağlarını eritti :) Kang Chi'den bahsedip durmama bakmayın benim Gu'daki favorim Wol Ryung'du :):):) Her ortaya çıkışında gözlerim ona kitleniyor, dünyadan ve dizinin diğer karakterlerinden soyutlanıyordum. Ahh Wol Ryung aşkım tutuştu yine;
uzun süre masaüstü arka planım oldu kendileri :)
nasıl tatlı bakın bi ablaları^^

-spoiler son-


Smile You bölüm sayısı biraz fazla olduğu için izlemek uzun sürdü ama sevimli, sıcacık bir diziydi vaktiniz varsa izlemenizi öneririm. Sevgiler Harabocciiii^^


Master's Sun'a da başrolleri ve ilginç fragmanından ötürü başladım ve bayıldım! Ji Sub için söylenebilecek kelime kalmadığını düşünüyorum, onu çok seviyorum hatta ara ara izlerken aşık falan da oluyor olabilirim :D :D Gong Hyo Jin'inse bir çok dizisini izledim sevdiğim bir oyuncu. Genelde rollerinde aşırı bi eziklik yüklerlerdi karakterlerine ama bu sefer kardeşim ve benim dualarımız tutmuş olacak ki o eziklik hali pek yok. En azından öncekiler kadar :) Ve bu dizideki saç rengine modeline bayıldım acayip yakışmış ona. Sizce de öyle değil mi?


     Biricik romanlarıma gelirsek onların sayıları çok olduğu için galiba pek hatırlamıyorum ne yazık ki. Son okuduklarım; Karamazov Kardeşler, Ateşböceği Yolu ve Sevdalinka...

Klasik okumayı seviyorsanız zaten Karamazov'u okumuşsunuzdur. İlk cildi biraz ağır ilerlese de ikincisi aşırı derecede sürükleyiciydi.

Ateşböceği'ni öylesine aldım elime başlamışken de bitireyim bari dedim. Güzel bir dostluğu anlatıyor. Çok tanıdık gelen arkadaşlık tespitlerini okumak insana hoş geliyor. Kendinizden duygularla sık sık karşılaşabileceğiniz için okuması güzel oldu kanımca :)

Sevdalinka... Adında sevda geçince çerezlik eğlenceli bişeydir bu diye arkadaşımın kitaplığından aldığım, arka kapağını okuyunca da tamamen başka birşeyle karşılaşacağımı dank ettiğim bir kitap. Bosna'yı anlatıyor. Bence yakın tarihten bir şeyler öğrenmek istiyorsanız hoş bir öykünün içine harmanlanmış Bosna tarihini okumalısınız. Açıkçası utanarak söylüyorum ki o döneme ilişkin fazla bir bilgim yoktu benim evet şu olmuş evet o da olmuş biliyorum ama hep kulaktan dolma. Okuyunca hem daha kesin bilgiler edindim hem de şimdi yaşananlarla karşılaştırdım, zihnimde bazı şeyler yerli yerine oturdu. Ve bazı şeylerin nasıl olabildiğini asla anlayamayacağımı anladım. Ayrıca bu kadar drama uygun bir konusu olmasına rağmen kitap oldukça gerçekçi kalmış acındırmaya ağlatmaya çalışmamış. Zırlamayın öğrenin der gibi sanki. Kısaca okuyun. 
Sevdalinka'nın arka kapağından;

     Bosnalı gazeteci olan Nimeta, dünya tarihinin en acımasız soykırımlarından birinin yaşandığı Bosna savaşının ortasında kendisi ve ailesi için yaşam mücadelesini verirken, içinde kıyasıya süren bambaşka bir savaşla da başetmek zorundaydı.

Bugün bi anlık gazla yazmaya başlamasam eminim ki önümüzdeki uzun aylar boyunca hep yazmak istemiş ve yazmamış olacaktım. İşe yarar şeylerden bahsetmemiş olsam da bunları yazdığım için ben bayağı rahatladım. Kendinize iyi davranın ve beni unutmayın :)

Kışın yaklaşmakta olduğu bi yerlerden Canlina bildirdi!!

17 Nisan 2013

Bi Çay :)

Tam olarak bir yazı sayılmaz ancak yaşadığımın bir kanıtı ve kazara buraya düşenleri gülümsetecek bir şeyler bulunsun istedim burada. Buyrunuz çingular;

Şu son dönemde aşırı derecede ben de, yakın ve uzak çevremdeki herkeste takıntı haline gelen çay manyaklığına dair bi iki fotoğraf;











Çaya son noktayı da İsmail Abi koysun ;)

Eski Türk filmleriyle de pek sık eğleniyoruz, mantık hatalarının haddi hesabı yokmuş ama biz ne yapalım :) :)
Yüksek mühendisim seviyeli bir muhitin insanıyım ben!



İtlik,kumarbazlık ve ahlaksızlık mesleğine geçiş yapan atom fiziği profesörümüz Kadir İnanır;
(ben de o mesleğe geçiş yapmayı düşünmüyor değilim böyle olmayacak)


İşte bundaysa neyi nasıl açıklayayım hangisine güleyim bilemedim; doktoru görmek için kendini vuruyor sonra yine aynı sebepten narkoz istemiyor, Ediz Hun'dan çıkarılan mermi de eline hatıra olarak doktor tarafından uzatılıyor! Aslında şunu diyebilirim efendim şimdi aklıma geldi; Nerde o eski sevdalar sevdalılar nerdeee :D :D

27 Şubat 2013

11 Cevaplı Mim

Yine bekletmeyeceğim hemen yazacağım diye düşündüğüm bir mimi günler sonra yazarak karşınızdayım ;) Mimimiz aslında 11 soruya cevap verip sonra da başka kişilere 11 soru yazarak yapılıyor ama ben bu mimi bekletirken herkes zaten yazınca ben de yalnızca 11 cevap yazmaya karar verdim. Beni mimlediği ve uzun bir sürenin sonunda bloguma kavuşmamı sağladığı için Secret'a çok teşekkür ederim :) :)

1.Hiç terk edildiğin oldu mu?

Ben bugün gayet mutluydum çingu oldu mu soru?Hatırlamaya çalışırsam çıkar kesin de en güzeli unutmak,düşünmemek :)

2.En yakın arkadaşın bir çocuktan hoşlanıyor ve sen de daha sonra o çocuktan hoşlanmaya başladın.Üstüne bir de bu çocuk senden hoşlanıyor. Ne yaparsın?

Pek karmaşık ama çok sık karşılaşılan bi durum galiba. Yapılacak şey en doğru ne olur bilemedim. Zamana bırakalım zaman çözer zamanla derdim ben galiba o_O

3.Gitmek istediğin ilk 3 ülke?


Dünyayı dolaşmak birçok insanın hayali olduğu gibi benim de hayalim.Gerçek olur mu bilinmez ama olsa da çok güzel olur hani^^ Bu soruyu çocukken sorsan tak diye düşünmeden İtalya derdim daha da özele indirirsek Venedik :) Kanallar,şatolar,çeşit çeşit maskeler, sular altında bir şehir vesaire vesaire çok romantik çok hoş ki! Şimdi bu şehre dizilerinden filmlerinden dolayı Kore ve Japonya da eklendi. Japonya da gezilecek dolaşılacak çok yer var kültürleri çok ilginç Kore'yse gezi yerleri açısından daha çok dizi çekimlerinin yapıldığı yerlerle sınırlı galiba. Ama sonuçta oraya gidince sevdiğim-merak ettiğim birçok şeyin izini bulabilirim diye düşünüyorum. İlk aklıma gelen içinde yumurta yenilen saunaları :) Gece bile kalabiliyorsun orada düşünsene! Türkiye'de de böyle yerler yaygın olsun isterdim hem rahat rahat giyinip hem istediğin gibi kafana göre takılabileceğin bi yer. Gidersem otel pahalı gelirse öyle mi yapsam napsam^^ Bu arada İngiltere de dolaşmayı istediğim ülkeler arasında özellikle North and South'dan sonra eski isteğim tekrar kendini hatırlattı.

4.Karar vereceğin zaman kalbinle mi mantığınla mı hareket edersin?

İkisinden birini direk seçemem orta nokta bulmaya çalışırım genelde. Bulamazsam da karar vereceğim şeye bağlı olarak bir tercih yaparım. Hayatımı çok etkileyecek birşeyse mantığım önde olur yok daha basit bir kararsızlıksa kalbimi dinlerim. Mesela kalbim acayip mi acayip çikolata istiyor ama aşırısı hem sivilceye hem kalorilere davetiye gönderiyor. Aklım diyor ki yeme daha yeni yedin sen bak! Ama şimdi bu anında sonuçlarını pat diye öne seren çok önemli bir karar olmadığından kalbimi dinleyip kalorileri bağrıma basıyorum:)

5.Okul hayatın boyunca en zorlandığın ders hangisi olmuştur?

Çok zorlandığım bir ders olmadı en kötü derslerim hep orta seviyedeydi ama Fizik ve Matematik diyebilirim buna.  Fizik dersini yalnızca yapabildiğim zamanlar severdim şimdi kendisiyle en ufak alakam kalmadığı için aramız nasıl bilmiyorum. Matematik de lisedeyken hiç 90lı falan notlar alamadığım tek ders sanırsam. Üniversitedeyken de 100 ve yakını notlar aldım kendisinden.Aradaki çelişkiye bakar mısınız? Ben bunu sayısalcı olarak eşit ağırlığa yerleşmeme bağlıyorum. Galiba hocalar bunlar bilmez deyip tmlere hep kolay soruyorlar yani aslında onlara göre zor. Çok saçma ve uzun bir cevap oldu noktalıyorum bu soruyu burada.

6.Marka takıntın var mı?

Markalara hiç önem vermem hatta çoğu ünlü markanın adını bile yeni yeni öğrenmekteyim. Aldığım şey kaliteli olsun onu seveyim yeter bana ne markasından.

7.Ailen yabancı damat olayına ne der?

Kardeşim bu konuda yıllardır altyapıyı hazırlıyor Koreli biriyle evleneceğim  diyerek benden pek beklemezler ama çok da karşı çıkacaklarını sanmıyorum. Tek sorun ülke olur galiba onları bırakıp gitmemi istemezler ve ben de onları bırakmak istemem. Yabancı damadımızı Türkiye'ye alalım lütfen:)

8.Hayatında pişmanlığını yaşadığın bir olay var mı?Keşke yapmasaydım ya da keşke demeseydim dediğin?

Elimden geldiğince pişmanlıklarımı en aza indirerek yaşamaya çalışıyorum. Tabi bu konuda aklım başıma çok geç geldi ama geldi ya sonuçta. Bir keresinde söylediğim bir sözün birini benden uzaklaştırdığını hissettim. Konuştuğum şey tamamen kendimle ilgili bir durumdu. Etrafımdaki birinin bunu fark edip sonra da böyle davranacağını hiç düşünmemiştim. Aslında benden uzaklaşmasının tam nedeni bu mu ondan da emin değilim ama hissedersiniz ya hissettim ki bundandı. Ki zaten beni de yanlış anlamıştı biraz ben de çok önemli bulmadığım için sonradan açıklamada yapmadım. O zamanlar pişmandım biraz ama şimdilerde belki de böylesi daha iyi olmuştur diyorum. Her şeyde bir hayır vardır :)

9.Şu an yaşadığın hayattan memnun musun? Daha farklı bir yerde olmak ister miydin?

Daha farklı yerlerde olmayı düşündüğüm zamanlar oluyor fakat yaşadığım hayatta memnunum oldukça :) Ailemleyim çok iyi arkadaşlarım var hafif rahatsızlıklar dışında sağlığım yerinde bunlar yeterli değil midir zaten mutlu olmaya :) Arada geleceğe ilişkin şüpheyle baksam da birileri bir şeyleri daha beter hale getirmeye çalışsa da inadına mutluyum belki de bugün :D

10.Tekrar tekrar okumaktan bıkmadığın kitaplar tekrar izlemekten vazgeçemediğin filmler var mı?

Çok sevdiğim kitaplar çok sevdiğim filmler var fakat kitap ve film dünyası o kadar genişledi ki rastlantı olmadıkça kendim izlediğim bir şeyi tekrar açmıyorum yeni şeyler görmem gerektiğini düşünüyorum. Ama bol bol vaktim olsa Şubat'ın eski bölümlerini tekrar izlemek isterdim şu aralar^^

11.Anneni mi daha çok seviyorsun babanı mı?

İkisini de öyle bi çok seviyorum ki :):)


Ve bir mim daha böylelikle sanal alemde yerine kavuşur. Canlina da kim bilir ne zaman dönmek üzere gider buralardan^^

Venedik Veneeedik^^

15 Şubat 2013

!!

Biliyorum çingular uzun zamandır yazı yazmadım. Biraz da bu sürenin uzamasının nedeni eğlenceli içime sinen sevdiğim bir yazıyla dönmüş olmaktı ama olmadı. Türkiye'de ne olması gerektiği gibi olmuyorsa bu da olmadı! Yine benim sinirler tepeme çıktı ona buna sataşmadığımdan da soluğu blogumda aldım. Aslında bahsedeceğim konuya ilişkin söylemek istediğim onca şey var ama yazıp kendimi iyice üzmekte istemiyorum. Bu yüzden okuyup beğendiğim ŞURADAKİ yazıyı okumanızı öneriyorum. Ki bu yazı oldukça yumuşak bir dille yazılmış olabildiğince sakin bir yazı olmuş bence.Yapılan şeyin yalnızca SHUlara değil onlardan daha fazla olan müracaatçılara (hizmet verdikleri insanlara) da telafisi mümkün olmayacak zararlar vereceğini unutmayın!!

EDİT: Bu yazıyı paylaşmışken bunu da eklemek istedim:

 Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı'nın yeniden yapılanma
çerçevesinde hazırladığı ve yürürlüğe koyduğu Sosyal Hizmet
Merkezleri Yönetmeliğinde de sosyal hizmet mesleğini ve uygulayıcıları
sosyal hizmet uzmanlarını yok saymak davranışı açıkça görülmektedir.
Mesleğimize ve meslektaşlarımıza yönelik saldırıların nedenini
merak ediyoruz? Bizler insana insanla, insanca hizmet eden meslek
elemanlarıyız.İnsana ve haklara saygı duymak mesleğimizin temel
değerlerindendir.Bizler de mesleğimize ve meslektaşlarımıza yönelik
olarak yapılan tüm saldırılara karşı duracağımızı, saygı
göstermeyenleri tarihe not aldığımızı ve unutmayacağımızı tüm
kamuoyuna bildiriyoruz.Bu bağlamda ;
Sosyal hizmetlerin ve sosyal yardımların yeniden yapılanması
sürecinde, hizmetlerin hak temelli bir çerçevede verilmesi gerektiğine
inanıyoruz.Mesleğimize ve meslektaşlarımıza yönelik saldırılara DUR
demek için, hak kayıplarımızın düzeltileceği güne kadar EYLEM deyiz.
Mesleğine ve onuruna sahip çıkan sosyal hizmet uzmanları,
sosyal hizmet akademisyenleri, sosyal hizmet öğrencileri 25 Şubat 2012
Saat : 14.00 'da Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı önünde
buluşmaya, haklarımızın geri verilmesi için taleplerimizi haykırmaya
davet ediyoruz.Takviminizi ve saatlerinizi ayarlayınız.UNUTMAYINIZ !
HAK VERİLMEZ ALINIR...

Murat ALTUĞGİL
SHUDER
GENEL BAŞKANI

31 Aralık 2012

Yeni mi yıl?

Şimdi evet bu bir yeni yıl yazısı ancak içi neşe dolu mutluluk dileyen kelimelerden pek az nasibini alacak. Sonra " Uyarmadı! Bu ne Canlina? " demeyin bana!



Neye neden bu kadar kızdım sinirlendim emin değilim ama bu yıl mutlu mutlu yazılarla kendimizi kandırmak istemedim. "Evet dışarda bir çok kötü şey var ve biz hep onlara şahit oluyoruz alış bunlara!" demeyin. Ki hepimiz yeterince alıştık ama alıştığımız şeylere karşı da durmamız gerekmez mi bazen?

Aslında belli bir şeye karşı sinir harbi yaşamıyorum şu an aksine mutluyum belki de. Ama dün izlediğim bir film bana bunu hatırlattı madem o an karamsarım niye iyimser gibi davranmaya çalışıyorum ki.

 "Her zaman iyimser olamayız ki!"

Filmin temasının bununla bir ilgisi yok ama bu durum benim dikkatimi çekti ve bu yazının sorumlusu o filmdir.

Siz ne kadar iyi şeyler dileseniz de bu yıl ve öncesinde olduğu gibi 2013 ve daha sonraki yıllarda aynı oranda sevinç ve hüzünle geçecek. Yani kendimizi boşuna yoruyoruz. Yüzünüze karşı bunu söylemek istemezdim ama birilerinin de bunu hatırlatması lazım. Mesela benim önceki yılbaşı için yazdığım yazı gayet pozitif ara ara hayalciliğe ulaşmış dileklerimle dolu. Baktım az önce hiçbiri gerçek olmamış yalnızca bikaç tanesi ufak adımlarla ilerlemeye alınmış. Fark ettim ki istemek yetmiyor birşeyler yapmak lazım bir şey yapmak için tembel olmamak lazım. Ama benim bu isteğim gerçek olmamış gayet tembel hissediyorum kendimi ne olacak şimdi :) Yalnız geçen yılı düşününce eskisi kadar üşengeç olmadığımın da farkındayım yalan olmasın.



Hah işte bir de böyle bir durum var. İnsanlar garip yaratık başlarına bu kadar dert açan yeni yılı da kutluyorlar. Haberleri izlemeye korkar olduğum bir ülkede yaşıyorum daha ne diyim ki!


Ayrıca nankörlük mevzusu da var. Daha bi yıl önce hoşgeldin 2012 diye gezinip şimdi sen kötüydün kakaydın diyerek 2013'e sarılıyoruz. Suç 2012'nin mi senin mi bi düşün kardeşim!




Vandalina kimdir nedir çok bir bilgim yok ama şu yaptıkları işe hayran kaldım umarım devamı gelir. Her gün 5 kadın ne demek 2 saniye oturup düşünmek lazım!



Bu yıl hiç kimseye hediye almamış biri olarak bu çizim hem içimi rahatlatıyor hem de üzüyor beni. Ama karamsar havamdan biraz çıkarsam insanın sevgisini göstermesi için kendinden başka şeye ihtiyaç duymaması çok güzel :)

Aslında bu kadar olumsuzluğun varlığı yetti diyorum biraz da umut dolu mu baksam ;



Duvardan ancak böyle bakılıyor galiba bir an yazacak hiçbir şey bulamadım da :) :)


Aydınlık günler kolay kolay gelmeyecek ama biz yine de zorlayalım demişiz. Yağmurla yaşamaya alışmamak lazımsa demek ki.


Umudunu Kaybetme en sevdiğim filmlerdendir. Hala izlemeyeniniz varsa umudunuzu kaybettiğiniz bir anda izleyin :)


Bu derece olmasa da iyi insanlar hala var, umarım onlardan bolca tanıyorsunuzdur^^


Ne olursa olsun böyle içten gülümseyebilmemiz dileğiyle ;)


Not: Sadece sizleri suçlarmış gibi yazdığım cümleler var sakın alınmayın ben onları kendim için de söyledim. Aynılarını ben de yapıyorum. Belki bu akşam içinizde en çok güleniniz ben olacağım hiç belli olmaz yani :)

İkinci not: Fotoğrafların hepsi alıntıdır. Çekenlerin yapanların eline sağlık.

Üçüncü not: Umut dolu kısmı biraz zorlama gibi durmuş ama idare edin, daha güzeli 2014'ün başına!

Dördüncü not: Nedense dün izlediğim filmin adını yazasım gelmedi. Umarım finallerden bir kaçış bulur da tanıtım yazısı yaparım öyle öğrenirsiniz:) Ya da belki bilen çıkar ;)

25 Aralık 2012

Kitapların Kıyısından

Uzun zamandır kitap okurken beğendiğim kısımları buraya da yazmak istiyordum ola ki kitap okumayan birileri bloguma düşerse bu cümlelerden mahrum kalmasın diye:) Yoksa kendim için bir şey istemiyorum zaten bu cümleler aklımda kalsın falan yok öyle şeyler ;))


Paulo Coelho

 * Günün ilk ışıkları tanyerinden yükselmeye başlarken, çoban koyunlarını gündoğusu yönünde sürmeye başladı. 'Hiçbir zaman bir karar vermek gereksinimi duymuyorlar.' diye düşündü. 'Belki de bu yüzden hep benim yanımda kalıyorlar.' Su ve yiyecekten başka bir gereksinim duymuyordu koyunlar. Onların çobanı olarak Endülüs'ün en iyi otlaklarını bildiği sürece, kendisiyle her zaman dost kalacaklardı. Güneşin doğuşu ile batışı arasında eğleşen, uzun saatlerden oluşan günlerin biri ötekinden farklı olmasa da; kısacık yaşamları boyunca tek kitap okumasalar, köylerde olup bitenleri anlatan delikanlının insan dilini anlamasalar da. Yiyecek ve suyla yetiniyorlardı ve bu onlar için yeterliydi. Buna karşılık yünlerini,arkadaşlıklarını ve kimi zaman da etlerini cömertçe sunuyorlardı.'Günün birinde canavara dönüşsem ve tek tek hepsini öldürsem, sürünün hepsini boğazladıktan sonra ancak işin farkına varırlardı.' diye düşündü delikanlı. 'çünkü bana inanıyorlar ve artık kendi güçlerine güvenmiyorlar. Bu böyle, çünkü onları otlağa ben götürüyorum.'

                                                                                       // Simyacı

*  Mutluluğun gizi dünyanın bütün harikalarını görmektir, ama kaşıktaki iki damla yağı unutmadan.
                                                                                                 // Simyacı

*  Gözümüzün önünde büyük hazineler olduğu zaman asla göremeyiz onları. Peki neden bilir misin? Çünkü insanlar hazineye inanmazlar.
                                                                                                 // Simyacı

*   -Kim ve ne olursa olsun,dedi, yeryüzünde her insan,her zaman,dünya tarihinde başrolü oynar. Ve doğal olarak o bilmez bunu.
Delikanlı gülümsedi. Hayatın, bir çoban için bu kadar önemli olabileceğini hiç düşünmemişti.
 -Elveda, dedi Simyacı.
 -Elveda, diye yanıtladı delikanlı. 
                                                                                                  // Simyacı

*  Çocuk masallarında, prensesler kurbağalara öpücük verir ve kurbağalar sevimli prenslere dönüşür. Gerçek yaşamdaysa, prensesler prensleri öper ve prensler kurbağaya dönüşür.
                                                                                         // Piedra Irmağının Kıyısında

*  Senin de çok iyi bildiğin gibi bu bir geçiş anı, demek geçti içimden. Yasak olan şey. İnsan, bile bile bardak kırmaz. Bir lokantada ya da kendi evimizde, bardakları masanın kenarına koymayız. Kafamızın içindeki dünya bizi, bir bardağı düşürüp kırmamak için dikkat etmeye zorlar.Bu arada kaza ile bir bardak kıracak olursak, bunun aslında hiç de önemli olmadığının farkına varırız,diye düşündüm. Garson, 'önemli değil' der; ayrıca kırılan bir bardağın hesaba ilave edildiğini şimdiye kadar hiç görmedim. Bardak kırmak, yaşamımızın bir parçasıdır ve bunun için lokantada kendimizi hiç suçlamayız.
                                                                                        // Piedra Irmağının Kıyısında



Açıkçası bu yazıya birkaç kitap daha ekleyip öyle yayınlamak istiyordum ama zamansızlıktan artık kitap bile okuyamıyorum doğru dürüst çingular! Bu ay da hiç yazı yazamayınca ve blogumu yalnız bıraktığımı düşününce  aylardır beklettiğim bu cümleleri paylaşmak için dayanamadım beklemeye. İki kitabı da vakti zamanın da çok sevmiştim tavsiye ederim :)

Not: Ve yaşıyorum ben her şeye inat^^