31 Aralık 2012

Yeni mi yıl?

Şimdi evet bu bir yeni yıl yazısı ancak içi neşe dolu mutluluk dileyen kelimelerden pek az nasibini alacak. Sonra " Uyarmadı! Bu ne Canlina? " demeyin bana!



Neye neden bu kadar kızdım sinirlendim emin değilim ama bu yıl mutlu mutlu yazılarla kendimizi kandırmak istemedim. "Evet dışarda bir çok kötü şey var ve biz hep onlara şahit oluyoruz alış bunlara!" demeyin. Ki hepimiz yeterince alıştık ama alıştığımız şeylere karşı da durmamız gerekmez mi bazen?

Aslında belli bir şeye karşı sinir harbi yaşamıyorum şu an aksine mutluyum belki de. Ama dün izlediğim bir film bana bunu hatırlattı madem o an karamsarım niye iyimser gibi davranmaya çalışıyorum ki.

 "Her zaman iyimser olamayız ki!"

Filmin temasının bununla bir ilgisi yok ama bu durum benim dikkatimi çekti ve bu yazının sorumlusu o filmdir.

Siz ne kadar iyi şeyler dileseniz de bu yıl ve öncesinde olduğu gibi 2013 ve daha sonraki yıllarda aynı oranda sevinç ve hüzünle geçecek. Yani kendimizi boşuna yoruyoruz. Yüzünüze karşı bunu söylemek istemezdim ama birilerinin de bunu hatırlatması lazım. Mesela benim önceki yılbaşı için yazdığım yazı gayet pozitif ara ara hayalciliğe ulaşmış dileklerimle dolu. Baktım az önce hiçbiri gerçek olmamış yalnızca bikaç tanesi ufak adımlarla ilerlemeye alınmış. Fark ettim ki istemek yetmiyor birşeyler yapmak lazım bir şey yapmak için tembel olmamak lazım. Ama benim bu isteğim gerçek olmamış gayet tembel hissediyorum kendimi ne olacak şimdi :) Yalnız geçen yılı düşününce eskisi kadar üşengeç olmadığımın da farkındayım yalan olmasın.



Hah işte bir de böyle bir durum var. İnsanlar garip yaratık başlarına bu kadar dert açan yeni yılı da kutluyorlar. Haberleri izlemeye korkar olduğum bir ülkede yaşıyorum daha ne diyim ki!


Ayrıca nankörlük mevzusu da var. Daha bi yıl önce hoşgeldin 2012 diye gezinip şimdi sen kötüydün kakaydın diyerek 2013'e sarılıyoruz. Suç 2012'nin mi senin mi bi düşün kardeşim!




Vandalina kimdir nedir çok bir bilgim yok ama şu yaptıkları işe hayran kaldım umarım devamı gelir. Her gün 5 kadın ne demek 2 saniye oturup düşünmek lazım!



Bu yıl hiç kimseye hediye almamış biri olarak bu çizim hem içimi rahatlatıyor hem de üzüyor beni. Ama karamsar havamdan biraz çıkarsam insanın sevgisini göstermesi için kendinden başka şeye ihtiyaç duymaması çok güzel :)

Aslında bu kadar olumsuzluğun varlığı yetti diyorum biraz da umut dolu mu baksam ;



Duvardan ancak böyle bakılıyor galiba bir an yazacak hiçbir şey bulamadım da :) :)


Aydınlık günler kolay kolay gelmeyecek ama biz yine de zorlayalım demişiz. Yağmurla yaşamaya alışmamak lazımsa demek ki.


Umudunu Kaybetme en sevdiğim filmlerdendir. Hala izlemeyeniniz varsa umudunuzu kaybettiğiniz bir anda izleyin :)


Bu derece olmasa da iyi insanlar hala var, umarım onlardan bolca tanıyorsunuzdur^^


Ne olursa olsun böyle içten gülümseyebilmemiz dileğiyle ;)


Not: Sadece sizleri suçlarmış gibi yazdığım cümleler var sakın alınmayın ben onları kendim için de söyledim. Aynılarını ben de yapıyorum. Belki bu akşam içinizde en çok güleniniz ben olacağım hiç belli olmaz yani :)

İkinci not: Fotoğrafların hepsi alıntıdır. Çekenlerin yapanların eline sağlık.

Üçüncü not: Umut dolu kısmı biraz zorlama gibi durmuş ama idare edin, daha güzeli 2014'ün başına!

Dördüncü not: Nedense dün izlediğim filmin adını yazasım gelmedi. Umarım finallerden bir kaçış bulur da tanıtım yazısı yaparım öyle öğrenirsiniz:) Ya da belki bilen çıkar ;)

25 Aralık 2012

Kitapların Kıyısından

Uzun zamandır kitap okurken beğendiğim kısımları buraya da yazmak istiyordum ola ki kitap okumayan birileri bloguma düşerse bu cümlelerden mahrum kalmasın diye:) Yoksa kendim için bir şey istemiyorum zaten bu cümleler aklımda kalsın falan yok öyle şeyler ;))


Paulo Coelho

 * Günün ilk ışıkları tanyerinden yükselmeye başlarken, çoban koyunlarını gündoğusu yönünde sürmeye başladı. 'Hiçbir zaman bir karar vermek gereksinimi duymuyorlar.' diye düşündü. 'Belki de bu yüzden hep benim yanımda kalıyorlar.' Su ve yiyecekten başka bir gereksinim duymuyordu koyunlar. Onların çobanı olarak Endülüs'ün en iyi otlaklarını bildiği sürece, kendisiyle her zaman dost kalacaklardı. Güneşin doğuşu ile batışı arasında eğleşen, uzun saatlerden oluşan günlerin biri ötekinden farklı olmasa da; kısacık yaşamları boyunca tek kitap okumasalar, köylerde olup bitenleri anlatan delikanlının insan dilini anlamasalar da. Yiyecek ve suyla yetiniyorlardı ve bu onlar için yeterliydi. Buna karşılık yünlerini,arkadaşlıklarını ve kimi zaman da etlerini cömertçe sunuyorlardı.'Günün birinde canavara dönüşsem ve tek tek hepsini öldürsem, sürünün hepsini boğazladıktan sonra ancak işin farkına varırlardı.' diye düşündü delikanlı. 'çünkü bana inanıyorlar ve artık kendi güçlerine güvenmiyorlar. Bu böyle, çünkü onları otlağa ben götürüyorum.'

                                                                                       // Simyacı

*  Mutluluğun gizi dünyanın bütün harikalarını görmektir, ama kaşıktaki iki damla yağı unutmadan.
                                                                                                 // Simyacı

*  Gözümüzün önünde büyük hazineler olduğu zaman asla göremeyiz onları. Peki neden bilir misin? Çünkü insanlar hazineye inanmazlar.
                                                                                                 // Simyacı

*   -Kim ve ne olursa olsun,dedi, yeryüzünde her insan,her zaman,dünya tarihinde başrolü oynar. Ve doğal olarak o bilmez bunu.
Delikanlı gülümsedi. Hayatın, bir çoban için bu kadar önemli olabileceğini hiç düşünmemişti.
 -Elveda, dedi Simyacı.
 -Elveda, diye yanıtladı delikanlı. 
                                                                                                  // Simyacı

*  Çocuk masallarında, prensesler kurbağalara öpücük verir ve kurbağalar sevimli prenslere dönüşür. Gerçek yaşamdaysa, prensesler prensleri öper ve prensler kurbağaya dönüşür.
                                                                                         // Piedra Irmağının Kıyısında

*  Senin de çok iyi bildiğin gibi bu bir geçiş anı, demek geçti içimden. Yasak olan şey. İnsan, bile bile bardak kırmaz. Bir lokantada ya da kendi evimizde, bardakları masanın kenarına koymayız. Kafamızın içindeki dünya bizi, bir bardağı düşürüp kırmamak için dikkat etmeye zorlar.Bu arada kaza ile bir bardak kıracak olursak, bunun aslında hiç de önemli olmadığının farkına varırız,diye düşündüm. Garson, 'önemli değil' der; ayrıca kırılan bir bardağın hesaba ilave edildiğini şimdiye kadar hiç görmedim. Bardak kırmak, yaşamımızın bir parçasıdır ve bunun için lokantada kendimizi hiç suçlamayız.
                                                                                        // Piedra Irmağının Kıyısında



Açıkçası bu yazıya birkaç kitap daha ekleyip öyle yayınlamak istiyordum ama zamansızlıktan artık kitap bile okuyamıyorum doğru dürüst çingular! Bu ay da hiç yazı yazamayınca ve blogumu yalnız bıraktığımı düşününce  aylardır beklettiğim bu cümleleri paylaşmak için dayanamadım beklemeye. İki kitabı da vakti zamanın da çok sevmiştim tavsiye ederim :)

Not: Ve yaşıyorum ben her şeye inat^^