12 Eylül 2012

Çok üzüme vurduysam kendimi^^

Üzüme çok vurmadım ama çok diziye vurduğumdan eminim.

Geçen pazar günü dengesiz yaşamamın ve beslenmemin bir bedeli olaraktan azıcık hastalandım.Önemli bir şey değil acili boylayıp iğnemi yiyince kendime geldim sayılır.Şimdiye kadar hiç acile gitmemiştim bir değişiklik oldu işte ama yine de gitmenizi tavsiye etmem.Çok karışık ne nerde nasıl oluyor anlayana kadar canınız çıkar.Babam gelmeseydi yanımda ben pes eder geri dönerdim.Zaten hiç de gidesim yoktu kendi kendime iyileşmeyi öğrenmem lazım artık.Sebebini tahmin edemediyseniz bakınız; deneyimler

neden bu kadar şekersin sen?
 Genelde erken uyanırım annemin deyişiyle hortlak gibiyimdir.7 dedin mi Canlina uyanık bir ara 8 gibi uyanmaya başlamıştım nasıl sevinmiştim tahmin edemezsiniz :) İşte bir de böyle hasta olduğumdan galiba 3 gündür horozları geçtim.İnsan 5te uyanır mı?Bu pazartesi ben uyandım.Yapacak bir şey de olmuyor sağa dön sola dön böyle yarı hayal yarı rüya aleminde yol alıp durdum.Yani uymadığıma eminim ama kendi kendime hayal de kurmadım daha çok rüya gördüm gibi.Haftasonu da Gaksital'i bitirmişim tabi.Neler oldu söylemeye gerek yok Joo Won'la Gaksital'i çektim baştan.İşkence odasına girmedim galiba ama isyan çıkardığımı hatırlıyorum.Özetle Kore'yi Japonlardan kurtardım ben efendim :)

Bu kadarla yetineceğimi sanmadınız değil mi?Salı günü de kale kuşattım.Bu da aşırı Leyla ile Mecnun almanın yan etkisi.Ülke sahibi felan oldum.Üstelik ülkemde Metin'in kalesiyle Bozcaada Kalesi karışımı bir şeydi.Doğal olarak benim de halkım yoktu ama komşuluk ilişkilerini geliştirmek adına yan ülkeleri ziyarete gidip duruyordum.Bir de şimdi bakınca hatırladım benim zaten Bozcaada Kalesi'nde gözüm varmış efendim.O yazımda fotoğrafın altına yazmışım para falan çıkarsa piyangodan satın alıp yaşayacakmışım orada :)

neden ben de kendi çapımda Fatih olmayım?

Bugünde Oguri Shun'laydım.Yani Rich Man Poor Woman'dan Hyuga Toru'yla :) Annesini bulmasına yardım ettim.O derece alçak gönüllüyümdür.Kore'yi kurtarırım ülkem vardır ama zavallıcığında çaresiz kalmasına dayanamadım dindirdim anne özlemini.(Diziyi izleyenler şoka girebilir tabi şimdi zavallıyı Toru için sıfat olarak mı kullanmış? omo omo O_o )

Hasta olmamın iki iyi yanı var; Hayal dünyam hastayken çok genişliyor benim.Böyle korkunç,eğlenceli,garip,komik rüyalar görüyorum.Aksiyonsa zaten hiç eksik olmuyor tahmin edebileceğiniz gibi.Sabah bunları birde evdekilere anlatıyorum komple kopuyoruz :) Diğer iyi yanıysa evde senden iş bekleyen yok.'Kızım bulaşığı kaldır,yatağını topla,çamaşırları as,baban gelecek daha bir salata yapmamışsınız.' denmiyor bana.Şimdi böyle yazınca iyi olmama üzüldüm.

Bir de ben bazen seri rüyalar görüyorum size de oluyor mu merak ettim?Yani arada haftalar falan da olsa diğer rüyanın devamı gibi.

Bu arada bahsettiğim 3 dizi de birbirinden güzel şiddetle tavsiye ederim^^

5 Eylül 2012

Esir Şehrin İnsanları!

Bu yazı için kitabın adından daha güzel bir başlık bulamadım.Kemal Tahir neyden bahsettiğini o kadar basit bir şekilde özetlemiş ki resmen 'dur yapma Canlina hiç anlatmana gerek yok' diyor bana.Ben yine de elimden geldiğince anlatmaya çalışacağım size ;)

Sürekli kitap okuyan ben bir şey fark ettim ki uzun bir süredir hiç romanlardan bahsetmemişim burada.Nasıl yaparım diye bir düşündüm ve cevabı buldum.Serenad ve Semerkant'tan sonra dişime göre ayıla bayıla okuduğum sadece birkaç kitap oldu.Hatta şimdi düşündüğümde bir tane kitap adı geliyor aklıma.Onu da filmini tekrar izlersem bir gün o zaman yazacağım.

Esir Şehrin İnsanları'na dönersek;

Kamil Bey ve eşi Nermin paşa çocuklarıdır.Şimdiye kadar maddi zorluk ne demek hiç karşılaşmamışlar kenarından bile geçmemişlerdir.Birinci Dünya Savaşı onlar İspanya'dayken başlamıştır.Bu yüzden Kamil Bey'de savaş boyunca Madrid'de elçi olarak çalışmıştır.Savaşın bitmesiyle İstanbul'a dönme kararı alırlar.Zaten maddi durumları savaş yüzünden derinden sarsılmıştır.İstanbul'a döndüklerindeyse eski bir konaktan başka adamakıllı bir mirasları yoktur.İlk geldikleri günler Nermin'in halasının yanında kalırlar sonraysa Kamil Bey'in isteği sonucu harabe haline gelmiş konağı biraz elden geçirip oraya yerleşirler.Kamil kendisini gereksiz ve faydasız işe yaramaz hissettiği bir dönemde eski arkadaşları Kamil'e Karadayı gazetesinde çalışmasını teklif ederler.Tabi ki romanın anlatmak istediği bu olaylar dizisi değil: Ülkesine döndüğünde Kamil'in iç hesaplaşması,nerede nasıl durması gerektiğine karar verme çabaları...

Kamil, Galatasaray Lisesi'nde okumuş bir kaç yabancı dil bilen tam anlamıyla dürüst,kendi yağında kavrulan bir insandır.Kendi yağında kavrulmak daha çok orta halli aileler için kullanılıyor ama buraya en uygun ne düşer bilemedim.Çevresiyle hep iyi geçinen hani kötülük nedir bilmez insanlar var ya işte onlardan.Ülkesinin bulunduğu durum ve ailesi arasında hep bir ikilemde kalmaktadır.Bıraktığı ve bulduğu İstanbul'u çözmeye çalışırken yapması gerekenin ne olduğunu anlamak için uğraşır.Nermin ise kendi rahatından başka hiçbirşey düşünmeyen klasik bir zengin kızıdır.Onun ne savaş umrundadır ne de ülkeyi geri kazanmak için çabalayanlar.Tek isteği Kamil ve Ayşe'yle birlikte eskisi gibi mutlu mesut yaşamak.

Nedime Hanım Kamil'in gazeteyi beraber çalıştırdığı Anadolu'daki hareketi destekleyen kararlı ve güçlü bir kadındır.Kamil'in arkadaşı olan kocası Ankara'yı desteklediği için tutuklanmıştır.Zaten Karadayı Gazetesi Mustafa Kemal taraftarı yazılar yayınladığı için mimlidir de.

Yazımın buradan sonrasında yorumlarım,düşüncelerim olacak eğer ''Spoi'' yemek istemiyorsanız okumayabilirsiniz;

*Kitaba ilk başladığımda Kamil'in zengin oluşu savaşa gitmemesinden dolayı ana karakter bu olamaz dedim.Sonuçta çok önemli bir olaydan bahsediyoruz ve bu süreçte keyfi yerinde dolaşanlarla ilgili şeyler okumak canımı yakardı.Ben ona tamamen zıt bir karakter beklerken Kamil'in Karadayı'da çalışmaya başlaması beni şaşırttı.Yani oraya gelene kadar Kamil'in hangi duygular içinde olduğunu çoktan anlamıştım ama onu Anadolu için bir şeyler yapmaya itecek çevresinde hiç kimse yoktu.Tek başına hangi adımı atıp ne yapabilirdi ki?

*Nermin'i kitaba ben ona uyuz olayım diye koymuşlar.Tamam kızım zenginsin umrun olmaz aklın basmıyor olabilir ama en azından kocanın yaptığı işlere gram ilgi göstersen.Adam resim yapar kendince karalıyor işte dersin,gazete çıkarır bir kez okumazsın.Ne yapıyorsun sen ayıptır sorması?Bütün gün evde oturmaktan sıkılıyorumdan başka laf çıkmıyor ağzından.Madem sıkılıyorsun bir şeyler yap.Tek bildiğin alışveriş yapıp para harcamakmış galiba.Eee tabi para da bitince yapacak işin kalmadı di mi?Kamil de ben de senin şu tutumuna anlam vermek için çok uğraştık o seni biraz haklı buldu ama ben ikna olamadım.Bir an için kendimi senin yerine koydum.Tamam çoğu şeye ilgisizim,tembelim,kayıtsızım ya da en azından elimden bir şey gelmez diyerek umursamıyorum ama bu kadar da olmaz ki!Kocan hapse girmiş bu yüzden.Aç da bir gazeteye bak ne olur?İki haber götür ona ne olur?

*Halagiller size komple gıcık oldum tek derdiniz kendinizi kurtarmak.Tamam gidin savaşa katılın demiyorum size ama gizliden de olsa biraz yardım etseniz bi yeriniz mi incinir?Onu da yapmıyorsunuz bari bu kadar yabancı taraftarı olmayın!


*Nedime Hanım hamile haliyle bu kadar içten çalışırkense sevindim.Böyle biraz tezcanlı, çocuksu sevinçleri, üzüntüleri, heyecanları, her iyi haberi kocasına yetiştirmeye çalışması...Sonradan onun salaklığı ve Niyazi'ye güvenmesi Kamil'in başını fena yaktı ama :/

*Niyazi, karşıma çıksa bir kaşık suda boğacağım insan sen o kötü laflar saydıklarımdan daha berbatsın!Nedime'yi onu bunu şunu herkesi kendine inandır.Bir de güzel hikaye yazmışsın ki geçmişine kimse senden şüphelenmez.Seni bu kadar sayıp seven birine nasıl sırtını döndün ? Pardon öyle bir şey yapmadın ya direk bıçak saplamıştın di mi?

*Kitapta en hayran olunası kadın Fatma'ydı.Fatma'ya , Ramiz kurtuluş için çabalamaya nasıl başladığını anlattığında bittim!Kitaptan biraz alıntı yaparsam;

'Nutuk...Biz hepimiz ağlaştık!Akıllı kadınlar kara bayraklar yapmışlar.Erkeklere ''Eğer vatanı kurtarmayacaksanız, örtülerimizi siz örtünün!'' diye bağırdılar.Biz ağlaştık.Sade biz değil, aramıza bir de Fransız bahriyelisi karışmıştı.Halimizi görünce gavur askeri de ağladı.''dilimizi anlamayan gavur askeri imana gelirse...''dedim can başıma sıçradı.'

Hani bir ara geçmişte hangi zamana ışınlanmak isterdiniz falan gibi bir mim dolaşıyordu bloglarda anında bu geldi aklıma.Sultanahmet Mitingi'ni görmek isterdim ben.O atmosferi oradaki insanları hissetmek isterdim.


*Kitabın sonu beklediğim gibi miydi?Emin değilim fakat çok gerçekçi bir son olmuş.Bir an için Kamil Bey kendi kendine 7 yıl derken ben bile bu muydu yani dedim.O kadar emeğin sonunda al 7 yılı!Ben Nedime'ye ilk kez o zaman kızdım.Adamcağızı ziyaret edemese bile bir haber göndermeliydi en azından.Kitap daha bir çok belirsizlik bıraktığı için emin de olamıyorum belki devam kitaplarında bundan bahsediyordur.Nedime ve Niyazi'ye ne oldu yani?En kısa zamanda devam kitaplarını bulup okuyacağım bakalım cevabımı alıyor muyum;)

*Kemal Tahir'in o dönemi tüm boyutlarıyla -bazıları kısa da olsa- yansıtmasına bayıldım.Dönemin 'esir şehri' her telden insanıyla çıktı karşıma.Kurtuluş Savaşı için çaba gösterenler,yardım ediyormuş gibi görünenler,manda isteyenler,aydın kesim,halk kesimi,kadınların farklı farklı tepki vermeleri,savaş dönemi,bazılarının önce kendi çıkarını düşünmesi...Yine de romanda beni en çok etkileyen Kamil Bey'in kendi içinde yaşadığı durum oldu.Boş boş durup ülkenin elden gitmesini mi izlesin?Hamile bir kadını ele mi versin?Kendi yaşamı ve ailesi mi yoksa vatan mı?Kahramanlık sayılacak bir davranış sergilediği halde yazar onu  tek düşünceye sahip yansıtmamış.Geride bırakacaklarını da anlatmış.Kararsızlıklarını dökmüş ortaya!

Spoiler bitti!!


Bu yazıyı yazarken bir şey fark ettim.Kitaplardan sürekli duyduğumuz Halide Edip'in Sultanahmet Mitingi konuşmasını hiç okumamıştım.Nasıl oldu bu hala anlam veremiyorum.Bu kadar önemli bir şey herhangi bir sınıfın tarih kitabında neden bulunmaz?Saçma saçma şeyleri bölüm sonlarında okuma parçası yapacaklarına bunu koysalardı ya?Yoksa ben mi fark etmedim eğer göreniniz duyanınız varsa haber versin,özür dileyim.Ama tek bu değil tarih kitaplarımız cidden her önemli olayı anlık yaşanmış basit şeylermiş gibi anlatıyor.Ben bu mantığa anlam veremiyorum.Hahhahaha aslında bir anlam vermem gerekir değil mi?Bu kadar saftirik olmayım!Şu günlerde sevgili hükümetimiz üniversitelerdeki zorunlu İnkılap derslerini kaldırmak istiyormuş ben de gelip burada niye bunu yazmıyorlar niye şunu yazmıyorlar diyorum.Oldukça komik!(İlgili haberi okumak için: tık tık ) Gerekçeleri ise zaten bu dersleri lisede gösteriyorlarmış meslek derslerine daha erken başlanmalıymış.Bir kere lise de o gördüğü dersleri tam anlamıyla kavrayan kaç öğrenci var ki?Hem madem biz o konuları gördük biliyoruz bize daha yakın tarihten bahsedin daha hoş olmaz mı?Ben konuyu iyice dağıtmadan asıl söylemek istediğime beni kızdırana geçecek olursak neredeyse 30 dakikadan fazla Halide Edip Adıvar'ın Sultanahmet konuşmasını aradım nette.Hiç bir sitede adamakıllı şekilde -en azından ben bulamadım- yazılmamış.En uzun halini ekşi sözlükte buldum vaktiniz varsa lütfen okuyun; Halide Edip'in Sultanahmet Mitingi konuşması